Çarşı Davası Nedir? Beşiktaş Tribünlerinin Sonu
Çarşı Grubu ve Çarşı Davası Süreci
Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dünya çapında tanınan taraftar grubu Çarşı, yalnızca spora değil, toplumsal meselelere de duyarlılık gösteren bir oluşum olarak bilinmektedir. Grup, insan hakları, hukuk normları ve toplumsal adaletsizliklere dair mesajlarını tribünlerden yükseltmiş ve bu şekilde geniş bir farkındalık yaratmaya çalışmıştır. Çarşı Grubu’nun “silahsız” bir taraftar grubu olduğunu vurgulamak önemlidir; bu ifade, aşağıda ele alınacak olaylar zinciri bağlamında kritik bir öneme sahiptir. Peki, Çarşı Davası nedir ve nasıl başlamıştır?
Çarşı Davası’nın Başlangıcı
2013 yılında gerçekleşen Gezi Parkı protestolarında, Çarşı Grubu aktif bir şekilde yer almış ve attığı sloganlarla dikkat çekmiştir. Protestoların Taksim sınırlarını aşmasıyla birlikte, çeşitli toplumsal ve siyasi grupların bir araya gelmesi kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. Çarşı Grubu’nun bu süreçteki etkisi, popülerliği ve kitlesel desteği sebebiyle, gruba yönelik polis operasyonları başlatılmıştır. İstanbul Beşiktaş’taki olaylar sırasında Çarşı’nın, polisle çatışan grupları organize ettiği iddia edilmiş ve grubun önde gelen isimleri gözaltına alınmıştır. Bu operasyonlar, Çarşı Davası’nın başlangıcını oluşturmuştur.
Operasyonun Savcısı ve İlk Tutuklamalar
Çarşı Grubu’na yönelik operasyonların savcısı, daha önce Ergenekon davalarında görev yapmış olan Muammer Akkaş’tı. Savcı Akkaş, grubun bazı üyelerini “Hükümeti devirmeye teşebbüs” gibi ciddi suçlamalarla itham etmiş ve bu doğrultuda 5 kişinin tutuklanmasını talep etmiştir. Ancak yalnızca 2 kişi tutuklanmış, diğer sanıklar ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. Tutuklanan kişilerin suçlamaları, toplumsal olayları organize etmek değil, ruhsatsız silah bulundurmakla sınırlı kalmıştır.
Ergenekon davalarıyla kahraman ilan edilen savcı Akkaş, 17-25 Aralık 2013 operasyonları nedeniyle meslekten ihraç edilmiştir.
İddianamenin Hazırlanması ve Kamuoyu Tepkisi
2014 yılında Çarşı Grubu üyelerine yönelik hazırlanan iddianame, kamuoyunda büyük tepkilere yol açmıştır. İddianameyi hazırlayan savcı Adem Meral, gruba ağır suçlamalar yönelterek 35 kişi hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulunmuştur. Ayrıca, 30 kişi için “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan cezalandırılmaları istenmiştir. Savcı Meral, protestoların amacının “ağaç kesimini engellemek değil, hükümeti devirmek” olduğunu savunmuştur. Çarşı Grubu ise bu iddialara “Darbe yapabilecek gücümüz olsaydı, Beşiktaş’ı şampiyon yapardık” şeklinde dikkat çekici bir yanıt vermiştir.
İddianameyi hazırlayan savcı Adem Merali daha sonra, kendisini sahte polis ve sahte MİT personeli olarak tanıtan kişilerle birlikte FETÖ bağlantısı olan iş adamından para tedarik etmeye çalışırken tanıdık.
Davanın Seyri ve İlk Beraat Kararı
Çarşı Davası iddianamesi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve ilk duruşma 16 Aralık 2014 tarihinde yapıldı. Adliye önünde Çarşı taraftar grubuna destek için büyük bir kalabalık toplandı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada iddialara yönelik somut delil bulunamaması nedeniyle sanıkların tamamı 2015 yılında beraat etmiştir. Mahkeme sürecinde, bazı sanıklar, Beşiktaş’taki olayları yatıştırmak için emniyet müdürlüğüyle iş birliği yaptıklarını ifade etmişlerdir. Sanık Ayhan Güner Spor Büro Müdürüyle bizzat odasında görüştüğünü belirtmiş, Sanık Yusuf Demirci Emniyet Müdürünün kendisini zorla tatilden getirttiğini ifade etmiş, Beşiktaş taraftarını olaylardan uzaklaştırmak için emniyet müdürlüğüyle iş birliği içerisinde olduklarını belirtmişlerdir
Ayrıca mütalaa savcısı, sanıkların hiyerarşik bir örgüt yapısı içinde yer almadıklarını ve suça yönelik somut delillerin bulunmadığını belirtmiştir.
Yargıtay’ın Beraat Kararını Bozması
Yerel mahkemenin beraat kararına rağmen Yargıtay, bu kararı bozmuş ve davanın “Gezi Davası” ile birleştirilmesine hükmetmiştir. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Gezi Parkı olayları ve diğer bazı sanıkların yargılandığı dava ile Çarşı Davası arasındaki hukuki ve fiili bağlantılar gerekçe gösterilerek dosyalar birleştirilmiştir.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Osman Kavala, firari eski CIA danışmanı Henri Barkey, Can Dündar ve diğer bazı sanıkların yargılandığı Gezi Parkı olayları ve 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili davalar görülmekteydi. Bu davada, sanıklar hakkında Türkiye’nin anayasal düzenine karşı eylemlerde bulundukları yönünde suçlamalar yer alıyordu.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Kavala ve diğer sanıkların yargılandığı dava ile Çarşı Grubu davası arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunu değerlendirdi. Özellikle Gezi Parkı olaylarının, her iki davanın merkezinde yer alan ortak bir olay olması, bu bağlantıyı güçlendirdi. Bu sebeple, 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Çarşı Grubu davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne bir yazı göndererek davaların birleştirilmesini önerdi.
13.Ağır Ceza Mahkemesi, bu talebi değerlendirerek davaların birleştirilmesi yönünde muvafakat verdi. Bu karar, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili yargı süreçlerinin tek bir mahkemede toplanarak daha kapsamlı bir şekilde ele alınmasını amaçladı. Birleştirilen davalar, artık İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülmektedir.
Devam Eden Süreç
Çarşı Grubu davası, geçen yıllara rağmen halen devam etmektedir. Davanın hukuki süreci, Türkiye’deki toplumsal ve siyasi dinamiklerle birlikte değerlendirildiğinde, geniş çaplı tartışmalara yol açmıştır. Bu süreç, yalnızca bir taraftar grubunun yargılanması değil, aynı zamanda ifade özgürlüğü, protesto hakkı ve yargı bağımsızlığı gibi temel konuların da sorgulandığı bir zemin oluşturmuştur. Dava halen devam etmektedir.
Çarşı Davası Nedir? Değerlendirme
Çarşı Grubu, dava boyunca toplumun geniş kesimlerinden destek görmüş ve grup üyelerinin sadece barışçıl protestoların bir parçası olduğu yönündeki savunmaları ön plana çıkmıştır. Dava, hukuki boyutunun ötesinde siyasi ve toplumsal bir mesele olarak da değerlendirilmektedir.
Çarşı Grubu Davası, Gezi Parkı protestoları sonrası Türkiye’deki ifade özgürlüğü, toplumsal muhalefet ve hukuk sistemi tartışmalarının önemli bir simgesi haline gelmiştir.
Beşiktaş Çarşı Davası, hukuki açıdan değerlendirildiğinde, birçok tartışmalı unsuru barındıran ve çeşitli hukuki prensipler çerçevesinde incelenmesi gereken bir davadır. İşte hukuki bir analiz:
1. Suçlama ve Delil İlişkisi
Çarşı Grubu üyelerine yönelik “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlaması, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 312. maddesi kapsamında ağır bir suçlamadır. Bu tür bir suçlama için, eylemin organize bir şekilde gerçekleştirilmesi, hükümeti devirmeye yönelik somut bir planın bulunması ve bu planın hayata geçirilmesine dair ciddi adımlar atılmış olması gerekir. Ancak, dava sürecinde delillerin bu suçlamayı desteklemekten uzak olduğu iddia edilmiştir.
- Eksik veya Zayıf Delil: Davada, savcılığın sunduğu delillerin çoğunun somut olaylardan ziyade yorumlara dayandığı, grubun sloganlarının ve eylemlerinin anayasal ifade özgürlüğü kapsamına girdiği savunulmuştur.
2. İfade ve Toplanma Özgürlüğü
Türkiye Anayasası’nın 34. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11. maddesi, herkesin barışçıl bir şekilde toplanma ve gösteri yapma hakkını güvence altına alır. Çarşı Grubu’nun eylemleri, büyük ölçüde barışçıl gösteriler ve anayasal hakların kullanılması kapsamında değerlendirilmiştir.
- Özgürlüklerin Kısıtlanması: Suçlamaların bu hakları aşırı şekilde yorumladığı ve bireylerin anayasal haklarının kısıtlanmasına neden olduğu iddiası güçlü bir şekilde dile getirilmiştir.
3. Hukukun Siyasileşmesi İddiaları
Dava, birçok hukukçu ve insan hakları savunucusu tarafından, siyasi nitelikte bir dava olarak değerlendirilmiştir. Hukukun, toplumsal muhalefeti susturmak amacıyla kullanıldığına dair eleştiriler sıklıkla yapılmıştır.
- Adil Yargılanma Hakkı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) standartlarına göre, adil bir yargılanma süreci, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yürütülmelidir. Çarşı Grubu Davası’nın siyasi atmosferde görülmesi, yargının tarafsızlığı konusunda soru işaretleri doğurmuştur.
4. Yargıtay Kararının Etkisi
Yerel mahkemenin beraat kararının Yargıtay tarafından bozulması, hukuk sistemindeki karmaşıklıkları gündeme getirmiştir.
- Beraatin Bozulması: Beraat kararının bozulmasının gerekçesi, somut delillerle yeterince desteklenmediği sürece, hukuki bir tartışma yaratır. Bu durum, yargının bağımsızlığı ve hukuki güvenilirliği açısından önemli bir sorundur.
5. Ceza Hukukunun Temel İlkeleri
- Masumiyet Karinesi: Türk Ceza Hukuku’nun temel ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi, davada tartışılan önemli bir noktadır. Suçun kesin delillerle kanıtlanamaması durumunda beraat kararı verilmesi gereklidir.
- Orantılılık İlkesi: Çarşı üyelerine yöneltilen suçlamalar ile deliller arasındaki dengesizlik, ceza hukuku açısından “orantılılık” ilkesine aykırı olarak görülmektedir.
Çarşı Davası, yalnızca hukuki bir süreç değil, aynı zamanda Türkiye’nin sosyopolitik yapısını ve toplumsal hareketlere olan yaklaşımı anlamak için önemli bir vaka olarak değerlendirilebilir. Bu dava, toplumsal muhalefet, ifade özgürlüğü ve devlet-toplum ilişkileri ekseninde birçok sosyolojik unsuru içinde barındırmaktadır.
1. Toplumsal Muhalefetin Temsili
Çarşı Grubu, Beşiktaş taraftar grubu olarak futbol bağlamının ötesine geçen bir kimlik kazanmıştır. Gezi Parkı protestoları sırasında aktif katılımları ve dayanışma odaklı söylemleri, grubu toplumsal muhalefetin bir sembolü haline getirmiştir.
- Futbol ve Politik Aktivizm: Türkiye’de futbol, sosyokültürel bir bağlamda insanların bir araya geldiği ve kolektif kimliklerin oluştuğu bir alan olarak öne çıkar. Çarşı Grubu’nun protestolardaki rolü, futbol taraftarlarının politik süreçlere katılımını ve protestolara farklı bir boyut kazandırdığını göstermiştir.
- Sembolik Direniş: Çarşı, sloganları, mizahi yaklaşımı ve eleştirel duruşuyla toplumsal direnişin mizah yoluyla nasıl ifade edilebileceğini göstermiştir. Bu durum, protestoların yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda sembolik ve kültürel bir anlam taşıdığını vurgular.
2. Devlet ve Toplum İlişkileri
Dava, devletin toplumsal hareketlere karşı nasıl bir tutum takındığını ortaya koymuştur. Çarşı Grubu’na yönelik ağır suçlamalar, toplumsal hareketlerin kriminalize edilmesi tartışmasını gündeme getirmiştir.
- Toplumsal Hareketlerin Kriminalize Edilmesi: Barışçıl gösterilerin terör ya da darbe girişimi gibi ciddi suçlarla ilişkilendirilmesi, toplumda protesto hakkının sınırlandırılması ve bireylerin ifade özgürlüğünün engellenmesi kaygısını doğurmuştur.
- Devletin Güç Algısı: Devletin, Gezi Parkı protestoları gibi geniş çaplı toplumsal hareketlere yaklaşımı, devlet-toplum arasındaki güç dengesi ve otorite kavramını yeniden değerlendirmeyi gerekli kılmıştır.
3. Kutuplaşma ve Toplumsal Ayrışma
Dava, toplumda var olan kutuplaşmayı derinleştiren bir etkide bulunmuştur. Çarşı Grubu’na destek verenler, davayı bir hak ihlali ve toplumsal baskının örneği olarak görürken, bazı kesimler grubu şiddet içeren eylemlerin parçası olmakla suçlamıştır.
- Medyada Ayrışma: Dava sürecinde medyanın davayı ele alış biçimi, toplumdaki ayrışmayı ve farklı ideolojik grupların olayı nasıl algıladığını gözler önüne sermiştir.
4. Dayanışma ve Kolektif Kimlik Oluşumu
Çarşı Davası, farklı toplumsal gruplar arasında dayanışmayı artıran bir etki yaratmıştır. Özellikle Gezi Parkı protestoları sırasında, çevre duyarlılığı, demokrasi talebi ve özgürlük arayışı gibi ortak paydalarda birleşen kesimler, Çarşı Grubu’na yönelik suçlamalar karşısında kolektif bir savunma refleksi göstermiştir.
Bu dava, sadece Çarşı Grubu için değil, Türkiye’deki her birey için ifade özgürlüğü, toplanma hakkı ve adil yargılanma hakkı gibi temel ilkelerin korunmasının ne kadar hayati olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. Sosyolojik olarak, toplumun bu tür davalarla karşılaştığında gösterdiği dayanışma, demokrasinin teminatı olan sivil toplumun gücünü ve önemini ortaya koymaktadır.





