Kapitalizm ve Ekoloji
Kapitalizm, özel mülkiyeti, ücretli emeği, fiyat sistemini ve rekabetçi pazarı içeren bir kavramdır. Kapitalist piyasada karar verme hakkı finans ve sermayeyi elinde bulunduran üretim sahiplerine aittir. Kapitalizm ve ekoloji ilişkisine baktığımızda, kapitalizmin ekoloji üzerinde yıkıcı bir etki bıraktığı konuşulabilir.
Kapitalist üretimde sermaye sahibi işverenler, üretim sürecinde kullanılan teknoloji ve doğal kaynaklar üzerinde karar verme hakkına sahiptir. Yalnızca kâr güdümünde faaliyet yürüttüklerinden üretim sırasında çevreye verdiği zararı genellikle değerlendirmemektedir. Çevrenin korunması gibi hassas konularda ciddi bir toplum baskısı veya devlet müdahalesi olmadıkça herhangi bir adım atmamaktadırlar. Bu da kapitalizmin ekolojik yıkıcı etkisi konu başlığının tartışılmasına neden olmaktadır.
Rekabet ortamında diğer rakipleriyle mücadele edebilmek adına maliyet düşürücü teknolojilere yönelmek, üretimi artırmaya yönelik adımlar atmak belirli bir kar döngüsünü sağlamaya çalışmak, kapitalist sermayenin önceliği olduğundan, doğa ve çevre bu süreçte arka planda kalmaktadır.
Kapitalizm artan dünya nüfusu için, yaşam standartlarını yükseltmek, yeterli istihdam sağlamak veya artan tüketicilerin taleplerini karşılamak gibi görevler üstlenmektedir. Bu nedenle sermaye sahipleri ekolojiye verilen zararın görmezden gelinebileceğini savunmaktadırlar. Ancak üretim sürecinde yavaşlamaya sebebiyet vermemek için insanları daha fazla tüketime yönlendirmektedirler.
Bu yazılanlardan şöyle bir sonuç ortaya çıkabilir. Kapitalizm çevre aleyhine üretim politikalarını engellemek adına kendi içinde bir çalışma ortaya koymaz. Kapitalizmin ekolojik yıkıcı etkisine kapitalizm piyasası içinde bulunmayan örgütlü sosyal güçler, sivil toplum kuruluşları veya devlet tarafından müdahale gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Kapitalizm ve Ekoloji; Devletin Rolü
Kapitalizm kar hırsıyla yürüttüğü faaliyetleri içerisinde, kurduğu fabrikalar, taş ocakları, madenler, enerji santralleri ile hammadde, enerji, insan gücü ve arazi kullanmaktadır. Bu kaynakları kullanırken de ekolojik bir çöküntüye sebep olmaktadır. Devletler genellikle bu konuda önlem alma konusunda isteksiz davrandıklarını ortaya koymuşlardır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde fabrikanın kurulup istihdam sağlanması, Hidroelektrik Santral kurulması ekolojiden daha ön plandadır. Örneğin Hidroelektrik Santraller ile akarsular dizginlenmekte, akarsu yatağındaki suyun azalmasına hatta durmasına sebep olunmaktadır. Akarsu çevresindeki ekosistem ise çöküntüye uğramaktadır.
Devlet müdahalesinin yetersizliği konusunda ülkemizden de örnek verilecek olursa, elektrik üretimi adına kurulan termik santrallerin baca filtrelerinin takılması zorunluluğu kanunlarla ertelenmektedir. Böylece sermaye sahipleri baca filtreleri maliyeti yüküne girmemiştir. Herhangi bir filtre kullanmayan 100 mw gücünde kömürle çalışan bir termik santral yılda 45,000 Ton kükürt Dioksit, 26,000 Ton Azot Oksit, 32,500 Ton Katı Partikülün doğaya salınmasına sebep olmaktadır.
Kapitalizm ve ekoloji ilişkisinde devlet, ekonomik büyümeyi, geniş istihdam fırsatını , enerji üretimini yakalamak için sermaye sahiplerini teşvik etmektedir. Bu nedenle sivil toplum örgütleri, sosyal aktivistler kamu oyunun dikkatini çekmek üzere çeşitli faaliyetler yürütmekte ve devlete baskı yapmaktadır. Çevreyi korumak adına adımlar atmayan kapitalist piyasaya, devletlerin, uluslararası veya ulusal örgütlerin, sosyal güçlerin müdahalesi olmadığı takdirde, ekolojik çöküntü insanların hayatlarını tehdit etmeye devam edecektir
Düşük maliyetli üretim tercihi, rekabetin etkisi, üretimi artırma çabaları, kar odaklı politikalar kapitalist üretimde çevreyi göz ardı etmiştir.
Yararlanılan Kaynak : Does capitalism have to be bad for the environment?
